İş ve çalışma hayatını, sadece para kazanma ve yaşamını geçindirme odaklı bir telaş olarak tanımlamak oldukça eksik kalır. Çalışma hayatı, bazı ülkelerin kültürlerini dahi şekillendirmiştir. İnsanların, diğer insanlarla birlikte zaman geçirme, geçirilen bu zamanda hayatı tanımlamak ve anlamak için görme, öğrenme ihtiyacı, işe yarama, işlevsellik ve insanlığa faydalı olma duygularının tatmin ihtiyacı çalışma hayatının temel motivasyonlarıdır. Bu anlamda; salgın hastalık zamanı neden çalışma hayatının işyerinde sosyalleşme olmadan daha az tatmin edici hale geldiğini açıklar.

Salgın hastalık sürecinin, son düzlüğüne geldik gibi görünüyor. Salgının sonlandırılması için aşılamanın herkese yapılması gerektiği yönünde görüşler var. Peki aşılamanın tüm bireylere yapılabilmesi şimdilik hukuken mümkün değilken; salgının aşılama ile sonlandırılacağına inanılması halinde, tüm insanların aşılamak nasıl mümkün olacak sorusu gündemde sıcaklığını sürdürüyor.

Aşılama tartışmaları sürerken, artık sağır sultanın bile duyduğu ve bildiği üzere; aşılamanın zorunlu hale getirilmesi, Anayasa çerçevesinde, vücut bütünlüğüne dokunulmazlığın evrensel bir ilke olması nedeniyle, mümkün değil. Peki çalışma hayatının fiziken devam edebilmesi için gerekli olan, işyerlerinde aşılama zorunluluğu Anayasa’ya aykırı iken, işyerlerinde çalışanların sağlığı işveren tarafından nasıl korunacak? İşverenin, işyerinde çalışanının sağlığını koruma yükümlülüğünü yerine getirmesi de bu düzlemde zorlaşıyor. Salgın hastalık; hem işyerinde, çalışma ortamında sağlık için gerekli önlemleri almakla yükümlü olan işvereni, hem de aşılanmak istemeyen çalışanı kariyeri hakkında seçim yapmak konusunda ikilemde bıraktı.

 

İşveren; işyerlerindeki sağlık tedbirlerini almakla yasal olarak yükümlü. Bu yükümlülüğe; işyerine salgın hastalık getirmesi ihtimali daha yüksek olan kişileri uzaklaştırmak da dahil. O yüzden; işverenler bu noktada işletmesine çok değer kattığını düşündüğü  bir çalışanından, aşılanmamayı seçmesi nedeniyle vazgeçmek zorunda kalabilir. Çalışan da, belki kariyerinin en önemli dönemecinde; en verimli döneminde ve pozisyonunda; aşılanmama seçimi dolayısıyla, kariyerinden vazgeçmiş olacak. O noktaya gelebilmek için uzun zaman ve emek harcamış olmasının yanında; iş hayatında bırakılan noktadan başlanamayacağı gibi bir gerçek de var.

Bu çerçeve içinde, durumun hukuki altyapısına gelirsek; ne işverene, aşı olmayan çalışanın iş akdinin feshedilemeyeceği söylenebiliyor, ne de çalışana aşı olmak zorunluluğu getirilemiyor. Ancak; çalışanın kariyeri ile sağlık tercihi arasında seçim yapmaya zorlanması da; iradesini etkileyen bir çeşit irade fesadı olarak tanımlanabiliyor. Zira kişi aşılanmazsa; kariyerine zarar geleceğini düşünerek ve gerçek iradesi ile değil de; korku ile hareket etmesi de, rızasını sakatlayan bir fiili durum. Burada; kişinin rızası hilafına aşılanamayacak olması hukuki bir sonuç iken; kişinin rızası hilafına aşılanma seçimini yapmak zorunda bırakılması da hukuka aykırıdır. Çalışanların çalışma hayatı içerisinde imzaladıkları belgelerin dahi, iradelerinin serbest olamayacağı ön kabulü ile geçersiz kabul edildiği düşünülünce, kariyer kaybı korkusu ile aşı olmadığı için iş akdi feshedilenlerin fesih işlemlerinin, de hukuken geçersiz kabul edilmesi gerekir. Ancak şu andaki mevzuata bağlı olarak, işverenlerin aşı olmayan çalışanının iş akdini haklı nedenle değilse de,  geçerli nedenle fesih hakkı bulunuyor. Salgın hastalıkla ilgili olarak yeni bir yasal düzenleme yapılmadığı sürece, çalışanların aşı ile kariyer arasında bir seçim yapması bekleniyor.